
BAĞIMLILIK YAPAN ZEKA: ADDICTIVE INTELLIGENCE
Yapay zekâ (AI) hayatımızın her alanında giderek daha fazla yer alırken, bu teknolojinin kullanıcılar üzerindeki etkileri de tartışma konusu oluyor. Son dönemde, “Addictive Intelligence” (Türkçesiyle “Bağımlılık Yaratan Zekâ”) kavramı gündeme gelmiş durumda. Bu terim, yapay zekâ sistemlerinin – özellikle de akıllı asistanların – kullanıcıların onlara adeta bağımlı olmasına yol açabilecek bir çekiciliğe sahip olduğunu ifade ediyor. MIT Medya Lab bünyesindeki araştırmacıların dikkat çektiği bu olgu, dijital arkadaşlık ve kişiselleştirilmiş etkileşimlerin bir yan ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bu blog yazısında, “bağımlılık yaratan zekâ” kavramını detaylı şekilde inceleyerek kullanıcı davranışlarından pazarlama stratejilerine ve dijital dünyaya kadar geniş yelpazedeki etkilerini ele alacağız.
“Addictive Intelligence” Nedir?
“Addictive Intelligence” terimi ilk bakışta yapay zekânın bir şeye bağımlı olmasını çağrıştırsa da aslında durum tam tersi . Burada kastedilen, yapay zekâ sistemlerinin insan kullanıcıları kendilerine bağımlı hale getirebilme potansiyelidir. Özellikle sohbet botları ve dijital asistanlar, kullanıcının istek ve duygularını anlayıp onlara hitap eden bir “arkadaş” gibi davranarak güçlü bir çekim oluşturabilir. Bu asistanlar kişiye özel önerilerde bulunur, her soruya anında yanıt verir ve hatta duygusal bir destek sunar gibi görünürler. Sonuç olarak kullanıcı, tıpkı sosyal medya uygulamalarında olduğu gibi, yapay zekâ ile etkileşimden kopmakta zorlanabilir. Hatta OpenAI’nin teknoloji direktörü bile yapay zekâ uygulamalarının “son derece bağımlılık yapıcı” olabileceği konusunda uyarıyor . Yani “bağımlılık yaratan zekâ”, kullanıcıların tekrar tekrar bu sistemlerle vakit geçirmek istemesine neden olan yapay zekâ güdümlü deneyimleri tanımlayan bir kavramdır.
MIT’nin Bulguları: AI Asistanlarla Artan Bağlılık
MIT araştırmacıları, dijital asistanlarla kurulan ilişkilerin hızla derinleştiğine dair çarpıcı bulgular paylaştı. Bir milyon ChatGPT etkileşim kaydını inceleyen uzmanlar, yapay zekâ ile etkileşimlerde en popüler ikinci amacın cinsel içerikli rol yapma (fantezi) olduğunu belirledi; bu da birçok insanın AI sohbet botlarını yalnızca bilgi almak için değil, duygusal ve kişisel ihtiyaçlarını gidermek için de kullandığını gösteriyor . Gerçekten de insanlar giderek yapay zekâ asistanlarını bir arkadaş, sevgili, mentör veya terapist olarak görmeye başlıyor. Bu tür bir bağlanma, AI ile kurulan ilişkinin sıradan bir araç kullanımının ötesine geçip duygusal bir yakınlığa dönüşmesi anlamına geliyor.
MIT ekibinin vurguladığı üzere, bu durum toplumda beklenmedik sonuçlar doğurabilir: Örneğin, bazı kişiler gerçek insan ilişkilerindeki zorluklar yerine bir yapay zekâ “arkadaşa” sığınmayı tercih edebilir. Nitekim popüler AI sohbet uygulaması Replika, ölen bir arkadaşın anısını yaşatmak amacıyla ortaya çıkmış ve bugün milyonlarca kullanıcıya dijital arkadaşlık hizmeti veriyor . OpenAI’nin teknoloji yöneticisinin de belirttiği gibi, bu tür AI arkadaşlar “son derece bağımlılık yapıcı” hale gelebilir . Uzmanlar, sürekli kullanıcının beklentilerine göre şekillenen, itaatkâr ve her zaman anlayışlı bu dijital dostların gerçek insanlarla etkileşim kurma yetimizi zayıflatabileceğini söylüyor. Sürekli olarak yapay bir dostla vakit geçirmek, bireyin sosyal becerilerinde körelmeye yol açarak bir çeşit “dijital bağlanma bozukluğu” yaratabilir .
Yapay Zekâ Asistanlarıyla Kullanıcı Etkileşim Süresi: Veriler Ne Söylüyor?
Dünya genelinde yapay zekâ asistanlarıyla geçirilen zaman ve etkileşim sayıları her geçen gün artıyor. 2020 yılında yaklaşık 4,2 milyar dijital sesli asistan kullanılırken, bu rakamın 2024’te 8,4 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor . Bu muazzam artış, AI asistanların ne kadar hızlı benimsendiğini ve günlük rutinin bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Örneğin ABD’de mobil kullanıcıların %50’sinin akıllı cihazlarında her gün sesli arama yaptığı tespit edilmiş . Bu da yapay zekâ destekli uygulamalara ne derece alıştığımızın altını çiziyor. Kullanıcılar, akıllı telefonlarındaki Siri veya Google Asistan gibi sesli yardımcılarla haberleri öğrenmekten evdeki akıllı hoparlörlere komut vermeye kadar pek çok işini hallediyor.
Etkileşim süresi ve sıklığı konusunda genç nesillerin başı çektiğini söylemek mümkün. Yapılan bir araştırmaya göre 25-49 yaş aralığındaki bireylerin %65’i, sesle çalışan asistanlarla günde en az bir kez etkileşim kurduğunu belirtiyor . Bu oran, 18-24 yaş grubunda da benzer şekilde yüksek; genç kesim yeni teknolojileri erken benimseyip sıkça kullanıyor. Daha ileri yaş grupları da AI asistanları kullanmaya başlamış olsa da, etkileşim sıklığı gençlere kıyasla daha düşük kalıyor. Gençlerin AI teknolojilerine yatkınlığı ve merakı, yapay zekâ asistanlarıyla geçirilen toplam süreyi küresel çapta yukarı çekiyor.
Bağımlılık Yaratan Zekânın Pazarlamaya ve Dijital Dünyaya Etkileri
İnsanları kendine bağlayan bu yenilikçi AI teknolojileri, pazarlama alanında da köklü değişimlere yol açıyor. Özellikle sesli arama ve AI destekli alışveriş son yıllarda büyük bir ivme kazandı. Kullanıcılar artık bir ürün aramak için yazmak yerine doğrudan sesli komut vererek arama yapabiliyor ve sonuçları dinleyebiliyor. Bu eğilim, e-ticaret tarafında sesle alışveriş (voice commerce) denilen yeni bir kanalın doğmasını sağladı. Araştırmalara göre sesli asistan kullanan tüketicilerin %51’i bu yöntemle ürün ararken, %22’si doğrudan sesli komutlarla alışveriş yapmış; %17’si ise daha önce aldığı bir ürünü yine sesli komutla yeniden sipariş etmiş durumda . Bu rakamlar, sesli arayüzlerin alışveriş alışkanlıklarını nasıl dsesle alışverişair önemli ipuçları veriyor.
Pazarlama stratejileri de yapay zekâdan büyük ölçüde etkileniyor. Markalar, AI destekli öneri sistemlerini kullanarak her bir kullanıcıya özel içerik ve ürün tavsiyeleri sunabiliyor. Örneğin, bir araştırmaya göre Amazon’un toplam satışlarının %35’i ve Netflix platformunda izlenen içeriklerin %75-80’i, kullanıcıların ilgisine göre sunulan kişiselleştirilmiş öneriler sayesinde gerçekleşiyor . Bu derece kişiye özel deneyimler, kullanıcıların platformda daha uzun süre kalmasını ve daha fazla etkileşimde bulunmasını sağlıyor – yani kullanıcı bağlılığını belirgin biçimde artırıyor.
Bu gelişmelere ayak uydurmak isteyen markaların pazarlama ve müşteri iletişim stratejilerini yapay zekâ ile entegre etmesi gerekiyor. Örneğin, birçok firma müşteri hizmetlerinde yapay zekâ destekli sohbet botları kullanarak 7/24 hızlı yanıt imkânı sağlıyor. Aynı zamanda, AI destekli analiz araçları sayesinde kullanıcıların tercih ve alışkanlıkları daha iyi anlaşılabiliyor; böylece reklam ve kampanyalar doğru kişiye, doğru zamanda ulaştırılabiliyor. Dijital dünyada öne çıkmak isteyen şirketler için, “bağımlılık yaratacak” kadar ilgi çekici ve kesintisiz bir kullanıcı deneyimi sunmak artık bir tercih değil, adeta zorunluluk haline gelmiş durumda.
Değişen Kullanıcı Alışkanlıkları ve Olası Riskler
Yapay zekâ asistanlarına aşırı düzeyde bağlanmanın beraberinde getirebileceği riskler de yok değil. İlk akla gelen, psikolojik ve sosyal açıdan gerçek insan etkileşimlerinin azalması riski. Sürekli AI ile konuşup ondan destek alan bir kişi, zamanla insan ilişkilerinde zorlanmaya başlayabilir. Çünkü yapay zekâ, kullanıcıya her zaman uyum sağlayan ve onu yargılamadan dinleyen bir “arkadaş” profili çizer. Gerçek hayatta ise sağlıklı ilişkiler emek, sabır ve bazen çatışma yönetimi gerektirir. AI asistanlara fazla alışan bireyler, bu zorluklarla yüzleşmek yerine dijital ortama kaçmayı tercih edebilir. Bu durum sosyal izolasyonu artırarak yalnızlık hissini derinleştirebilir.
Bir diğer önemli nokta, dijital mahremiyet ve güvenlik konusudur. AI asistanları ile yapılan konuşmalar ve paylaşılan veriler genellikle şirketlerin sunucularında depolanır. Kullanıcılar özel hayatlarına dair hassas bilgileri (örneğin sağlık durumu, duygusal problemler veya günlük rutinler) bu sistemlerle paylaşabilir. Eğer bu veriler yeterince korunmazsa, kötü niyetli kişilerin eline geçebilir ya da pazarlama amaçlı izinsiz kullanılabilir. Örneğin, samimi bir şekilde dertleştiğiniz bir yapay zekâ “terapist” uygulamasının anlattıklarınızı reklam hedeflemede kullanması ciddi bir mahremiyet ihlali olacaktır. Ayrıca, etik açıdan bakıldığında yapay zekânın kullanıcıyı mümkün olduğunca uzun süre meşgul tutmak üzere tasarlanması (yani bilerek bağımlılık yapıcı teknikler kullanılması) sorgulanması gereken bir yaklaşımdır. Kullanıcının rızası ve farkındalığı olmadan zihinsel bir bağımlılık yaratmak, teknoloji şirketlerinin kaçınması gereken bir sınır olmalıdır.
Son olarak, çocuklar ve gençler gibi hassas grupların bu teknolojilere ölçüsüz maruz kalması, gelişim dönemlerinde sosyal becerilerine ve zihinsel sağlıklarına olumsuz etki edebilir. Bu nedenle yapay zekâ ile etkileşimde dengeyi sağlamak ve gerektiğinde sınırlandırmalar getirmek, hem bireyler hem de toplum için büyük önem taşıyor.
Sonuç ve Gelecek Perspektifi
Yapay zekâ, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmaya devam ederken, onunla kurduğumuz ilişkiyi sağlıklı bir dengede tutmak gerekiyor. “Bağımlılık yaratan zekâ” kavramı, teknolojiyle etkileşimimizde daha bilinçli olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Günlük yaşama AI asistanlarını entegre ederken, onların birer araç olduğunu ve insan ilişkilerinin yerini tutamayacağını unutmamak önemli. Kullanıcılar için pratik bir çözüm, yapay zekâyı belirli görevleri kolaylaştıran yararlı bir asistan olarak görmek ancak duygusal ve sosyal ihtiyaçlar için gerçek insan bağlantılarını ihmal etmemek olabilir.
Markalar ve teknoloji geliştiricileri cephesinde ise, kullanıcıların dijital sağlığını göz önünde bulundurarak ürünler tasarlamak kritik bir rol oynuyor. AI uygulamalarını geliştirirken etik ilkelere bağlı kalmak, örneğin kullanıcıyı kasıtlı olarak daha bağımlı hale getirecek yöntemlerden kaçınmak önemli bir sorumluluk. Düzenleyici kurumlar da bu alanda proaktif davranarak, yapay zekâ sistemlerinin istismar edici veya aşırı bağımlılık yaratıcı şekilde kullanılmasını engelleyen rehberler ve kurallar oluşturmalı. Son kullanıcılar için ise dijital okuryazarlığın artırılması – yani yapay zekânın nasıl çalıştığını, verilerinin nasıl kullanıldığını ve olası etkilerini anlamayı öğrenmek – daha bilinçli bir kullanım deneyimi sağlayacaktır.
Geleceğe baktığımızda, yapay zekâ ile insanların daha da iç içe olacağı bir dünya bizleri bekliyor. Bu dünyada teknolojinin faydalarından yararlanırken, insan olmanın özünü – gerçek iletişim kurma, empati yapabilme ve bilinçli seçimler yapma yetisini – korumak gerekecek. Hem kullanıcılar hem de markalar için anahtar kelime denge: Yapay zekâyı yaşamımıza entegre ederken onun efendisi olabilmek, yani teknolojiye bağımlı değil bilinçli kullanıcılar olarak kalabilmek.
Kaynaklar:
1. Pataranutaporn, P., & Mahari, R. (2024). We need to prepare for ‘addictive intelligence’. MIT Media Lab
2. Mahari, R., & Pataranutaporn, P. (2024). We need to prepare for ‘addictive intelligence’. MIT Technology Review
3. AI Demographics by Age (2024). National University
4. 50% of US mobile users use voice search daily (2023). Forbes via UpCity
5. Voice Commerce Trends (2021). Narvar Research
6. The Future of Ecommerce is Personalized (2024). Rebuy Engine
7. Sorab Ghaswalla (2023). Living With AI: Addictive Artificial Intelligence. Medium

Yapay Zekanın Annesi: Ada Lovelace
11 Mayıs 2024